Uygarlıklar tarihi ve dönemi
  1. Anasayfa
  2. Tarih

Uygarlıklar tarihi ve dönemi

0

A) Neolitik Dönemi ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal açıdan ortaya çıkardığı yenilikler;

Neolitik Dönem’de her şey insanların tohumu bulmasıyla başlamıştır. Tohumun bulunmasıyla birlikte insanlar toprağa yerleşerek tarım yapmaya başlamışlardır. İnsanlar tarımla birlikte zaman ve mekan kavramını öğrenmişlerdir. Toprağı zamanında ekip biçerek tabiat hakkında bilgi sahibi olmuşlardır. Bu sayede insanlar disiplinli ve planlı bir şekilde çalışmaya başlamışlardır. Bunun yanı sıra hayvanlar evcilleştirilmiştir. İlk evcilleştirilen hayvanın ise köpek olduğu bilinmektedir. Tarımla birlikte artı ürün ortaya çıkmıştır ve insanlar elde ettikleri artı ürünü depolamaya başlamışlardır. Depolanan artı ürün diğer insanlar tarafında çalınmaya başlanınca güvenlik sorunuyla birlikte bu ürünleri koruyabilecek bir orduya ihtiyaç duyulmuştur. Bu sayede yöneten-yönetilen ayrımıyla birlikte ise devlet ortaya çıkmıştır. Devletle birlikte toplumsal sınıflar da ortaya çıkmıştır ve tarımda ihtiyaç duyulmayan nüfus fazlası ticarete yönlendirilmiştir. Neolitik insan kendisinden öncekiler toplayıcı olmasına rağmen yiyecek üreticisidir. Neolitik kültürün temelini hayvanların evcilleştirilmesi ve tarımın geliştirilmesi oluşturmuştur.

B) Sümer Devleti kent devleti yapısını ve kentlerin özellileri;

Sümer Devleti’nde var olan kentleri köyler oluşturmaktaydı. Tarım yurttaşların en önemli ekonomik faaliyet alanıydı. Kısa sürede çevrelerindeki tarım bölgelerini de kontrolleri altına alarak daha küçük kasabaları ve köyleri bünyelerine katmışlardır, bu sayede Eridu ve Uruk gibi kasabalar hızla büyümüştür. Nüfus artışı bölgede yiyecek sıkıntısı yaratmaya başlayınca kentler komşu kentleri talan etmeye başlamıştır. Saldırıya uğrayan insanlar kendilerini korumak için dini merkezlerin surları içine kaçmışlardır. Böylece Uruk gibi bazı kentlerde tapınakların yanı sıra nüfus da artmıştır. Umma, Eridu, Ur ve Lagaş gibi kentler ise kendi çevrelerine su kanalları ve bentler yaparak su arzlarını arttırmış ve geliştirmişlerdir. Her kent diğerinden bağımsızdı ve lugal adı verilen bir kral tarafından yönetiliyordu. Her kentin kendi koruyucu tanrısı vardı. Sümer dini devleti, kralın tanrılara hizmet için yönettiğini sanıyordu. Koruyucu tanrı tüm kentin sahibi konumundaydı. Uygarlık mutlak bir teokrasi biçiminde örgütlenmişti. Din ve devlet toplumun huzurunu korumak için bir araya gelmişti ve aynı zamanda toplumu örgütleme ve kontrol etme amacı güdüyordu. Mezopotamyalılar hem kentlerde hem de kırsal kesimde tabakalaşmış bir toplum oluşturdular. En üst kesimde rahipler yer alıyordu. Yöneticiler arasında ise kentin yönetici olan ensi ve tanrıların temsilcisi olan lugal yer alıyordu. İnsanlar tek eşliydi ve kadınlar iş yapabilmekle birlikte kamu sahibi olamıyordu.

C) Antik Mısır’ın yönetim ve din anlayışı ve Ma’at;

Mısır’ın yönetim ve din anlayışı birbirine çok sıkı bir şekilde bağlıdır. Mısır’da kral, toplum tarafından tanrı olarak da görülüyordu. Eski krallıkta ölümden sonraki yaşam tanrılar tarafından gerçekleştiğine inanılıyordu. Ölümden sonra insanların yine aynı işi yaptıklarına ancak bu sefer yaptıkları işte daha başarılı olacaklarına inanılıyordu. Bu tanrı-kralın ölümsüz olduğuna inanılıyordu ve kendileri ölümsüz oldukları gibi başka insanlara da ölümsüzlük bahşedebilirlerdi. Bu tanrı-krala Firavun deniyordu ve Firavun’a karşı çıkmanın cezası ölümden sonraki hayata dair tüm umutların yok olmasıydı. Ölen kralların mezarları ise piramitlerdi. Bu piramitler aynı zamanda tapınak görevi de görüyordu. Rahipler ve hizmetkarlar ölen bu krallara sanki yaşıyormuş gibi hizmet veriyorlardı. Her şeyin tanrıların takdir ettiği düzende olması durumunda ise Ma’at gerçekleşiyordu. Ma’at her şeyin belli bir düzende olmasını sağlıyordu. Mısır halkına göre kral Ma’at’a uygun hareket etmekte ve onu korumaktaydı. Bu nedenle kralın yaptığı hiçbir hareket ve söylediği hiçbir söz yanlış olamazdı. Bu durum aynı zamanda kralın otoritesini güçlendirmekteydi ve insanlar bu durumda krala körü körüne bağlıydı. Böyle bir durumda toplum düzeni çok iyi bir şekilde sağlanıyordu. Din ve yönetim bu toplumda birbirlerine bağlı bir toplumu belli bir düzende tutmak için kullanılan bir araç konumundaydı.

D) Eski Yunan Uygarlığı’nda siyasi bir örgütlenme biçimi olan kent devleti-polis;

Siyasi bir örgütlenme biçimi olan polis içerisinde agora tapınakları ve resmi binaları barındırıyordu ve aynı zamanda insanların ticaret yapabileceği bir pazaryeri de içeriyordu. Agora bir merkezdi ve siyasete bağlı olarak bu merkezin yakınında ya da uzağında yaşanılıyordu. Bu merkeze yakınlık düzeninde ilk olarak oy veren erkekler daha sonra tüccarlar ve son olarak işçiler geliyordu. Her kent birbirinden bağımsızdı ve tek bir kişi tarafından yönetiliyordu. Her kral kentin çevresindeki bölgeye sahipti ve bu bölgede yaşaya insanlar kentte yaşayan insanlarla eşit sayılıyordu. Kısmen demokrasi vardı da diyebiliriz. Bu kent devletleri sonraki yüzyıllarda demokrasinin gelişiminde temel rol oynadıkları için önem taşırlar.

E) Grek düşüncesinin felsefe ve bilim alanındaki gelişmeler;

İlk yunanlı filozofların bazı sorulara verilen cevaplarda farklılık görmesiyle birlikte bu filozoflar aynı soruları akıl yürüterek cevaplamaya çalışmışlardır. Bu durumla birlikte insanlar düşünmeye başlamışlardır Yunanlılar akla gelebilecek her konuda yanıtlar bulmaya çalıştılar. Bazı insanlar her şeyin bir öze indirgenebileceğini düşündü, bazıları dünyanın yapısını matematiği kullanarak sayılar ile soyut bir biçimde açıklamaya çalıştı. İnsanların bu düşünsel gelişmesi hem felsefe hem de bilim alanında çığır açtı. Örneğin Aristo bilimsel bilginin ne olduğunu araştırmaya başladı ve sonunda mantığın kurucusu oldu. Tüm bu gerçeği öğrenme isteği, merak duygusu sayesinde insanlar gözlerini açtılar ve yeni bilgiler edinme tutkusuyla dolup taştılar. Ancak bu istek Yunan Uygarlığı’nda bir süre sonra yok oldu. Fakat bu düşünürlerin dünyanın yapısı hakkında dile getirdikleri çeşitli düşünceler sonraki kuşakları etkiledi. İnsanlar düşünmeye başladılar ve bu sayede gelecek kuşaklarda bilim gelişti ve karşılaştıkları her soruya karşı insanlar akıllarını kullanarak cevap aramaya başladılar.

F) Roma Uygarlığı döneminde gerçekleşen ‘’Punik Savaşları’’nın sonuçları ve bu sonuçların dünyaya etkileri;

Punik Savaşları, Romalıların Batı Akdeniz’e hakim olmaları dışında siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda pek çok değişmelere sebep oldu. Kölelikte önemli bir artış yaşandı, kölelik yüzünden işlerini kaybeden küçük çiftçiler ve işçiler yoksullaştı. Tüccarlar, tefeciler ve madenleri ihale yoluyla işletenlerden oluşan bir orta sınıf ortaya çıktı. Savaştan kar sağlayanlar zenginleşti. Savaş sırasında yasama görevini tek başına yürüten Senato güçlendi, savaştan zafer elde eden generallere karşı halkın saygısı arttı ve tüm bunların sonucunda Roma Demokrasi’si bozuldu. Punik Savaşları’nın en önemli etkisi ise Doğu’nun düşünce ve geleneklerinin Roma’ya gelmesiyle oldu. Bu Durum Roma’da büyük bir devrime yol açtı. Bunun sonucunda Roma doğuda sonu belli olmayan bir sürüklenmeye girdi.

G) Pax Romana (Roma Barışı) neden ortaya çıkmıştır ve sonuçları neler olmuştur?

Roma’da cumhuriyetin son yıllarında Senato herkese karşı üstünlük sağlamıştı. Ülke içinde sıradan Romalı insanlar ve bunların siyasi liderliği büyük bir karışıklık içerisindeydi. Roma ne zenginler ve yoksullar arasındaki çatışmayı çözebilmişti ne de imparatorluğu yönetmeyi öğrenebilmişti. Bunların sonucunda bir iç savaş ortaya çıktı. Aralarında savaş veren rakip liderlerin sert bir şekilde barıştırılmasının sonucu olarak Pax Romana (Roma Barışı) ortaya çıkmıştır ve bunu sağlayan kişi August’dur. Roma bu dönemde askeri ve ekonomik olarak çok güçlü bir duruma gelmiştir. Bu gücünü korumak için çevresindeki devletlerle savaşmamak adına barış dönemini başlatmıştır. Roma bu dönemde sadece askeri ve ekonomik alanda değil hukuk, edebiyat ve mühendislik alanında da oldukça gelişmiştir. Bu dönemde asiller ile köylüler arasında barış sağlanmıştır bu Pax Romana’nın önemli sonuçlarından biridir. Roma İmparatorluğu savaşçı bir imparatorluktu ve barış dönemine girip uzun süre savaştan uzak kalınca her ne kadar kendi içinde huzur ortamı oluşsa da ve pek çok alanda gelişme kat edip imparatorluğun sınırlarını genişletse de çevresindeki devletlerden gelen ataklar dolayı yıkılması daha kolay olmuştur.

Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir